Aralık 31, 2010

ne mutlu diyebilene!

'ben gözlerimi kapayıp üçe kadar sayıyorum
ve diyorum ki
yeni yılın ilk karı o bahçeye yağsın noel baba, ne olur bu kez beni kandırma!

yeşilköy-kadıköy / "tümcelerin bir zamanı, önceliği, üstünlüğü, bağlılığı yoktur bazen. beklerken...'

bu yazgısı için gizem'e ve aslında her bir şey bekleyenlere;iyi şanslar/2010

Aralık 18, 2010

ekimon prinç karyolada



-sen ona o denize uyandıysa gözlerini hiç kapatma-

"aç gözlerini martin aşk sana göre değil!"

dün fizyolojik bir denge aymazı yaşayan ruh,
bugün tarihsel bir fizyolojik övgüyü hak edecek kadar..(kullananı küçülten sözdür)
;kimi balıkların ağaçlara konması kadar yetenekli cümlelerimiz vardı;kuşun ağzındaki seyahatti bu;insanda kan dünyada su.

"aç gözlerini martin aşk canını yakabilir!"
bugün o arzuları bozmak için geldi,istekleri boğacak değil
balığın tadından vazgeçmeyen bir şiir bu;insandan kopan yine insanla buluşan;suda kaşık arayan,cinayete meyilli.


"kafası elmaya saplanmış bıçağa benziyordu"
zaten öteki dünyaya gittiğini ummadım hiç.öteki dünya düşülen yerden başlamaz.


-böyle kan akıyordu elmamdan
*ama yiyemedin!
-olurmuydu öyle ben aç sen tok





not:bir dostoyevski kahramanı olduğunu düşünmek hoşuma gidiyor hayatımı kurtarıyordu...

Kasım 27, 2010

ertesi pazar

"danayı küçükken kucağına alıp sevebilen ben büyüyüp öküz olunca kucağından düşürmeyen yine ben.


hani bir gün uyandığımda gökyüzünde güneşi görecek olsam*..."

06:/10

Kasım 25, 2010

bu bir çocuk

"Bir adam rüyasında cennet'e gitse ve ruhunun gerçekten cennete gittiğinin işareti olsun diye ona bir çiçek verseler ve sonra adam uyandığında bir de baksa ki çiçek elinde
- Ee ?peki ya sonra?"
s t c






hadi uyu bak karga seni izliyor.

Kasım 20, 2010

estra

8690520011499

50

Kasım 13, 2010

dalgıç çıkmazı

-sırtüstü yüzmek karnımdaki ağrıyı hafifletiyordu-

"."bunun için sırtüstü ve geri geri yüzerken başını suyun içine iyice sokman, denizin dibini başaşağı görmen,bir süreliğine nefes almadan kulaçlar atman gerekir.
akıntının ve dalgaların içinde geri geri ilerlerken gözlerini açınca,tersinden gördüğün suyun renk değiştirerek koyulaşan karanlığı bambaşka bir sınırsızlık duygusu uyandırır içinde...

denizin sürekli bambaşka makamlarda inleyen bir uğultu halinde gezindiğini,şimdi tek başımayken farkediyorum.
çok eski zamanlardan kalma gemi hayaletleri görüp tarihin ve zamanın genişliğini kendi önemsizliğimi hatırlıyorum.

ağzımı,genzimi,burun ve kulak deliklerimi sonuna kadar dolduran suların,içimdeki denge ve mutluluk cinlerinin hoşuna gittiğini hissediyorum.bir çeşit deniz sarhoşluğuyla tersinden kulaç üstüne kulaç atarken karnımdaki ağrı neredeyse yok oluyor "."


"-şimdi!siya yap!"






















jeff buckley-lover,you should have come over

Ekim 04, 2010

kırık

ah kalimera!

burada yokuşlar hep dikine yürür de
yine de kamburu çıkmaz sokaklardır bu sokaklar

kervan yüzlü kadınların
kopkoyu susayan adamların
ekmek saçan çocuklarınla...

-birileri bu yere gülümsemiyorsa herşey düzgün sayılır-

başını göğe kaldırdın mı
sürekli başını dik tutmaya çalış
şartları belli adımlar nadir kalabalıklar..
yüzlerini etrafa saçan insanlara bakmamaya çalış
göremediğince yeşilin,boşvermişliğin
mecburi batan günlerin,ama yine de sahipsizliğin...

gün geçtikçe acıdan burnunu kaldıramadığını söyleseler
yüzüne bakmaya doyamayan bir ben...
çığlığına yakalandığım sen.
yine de bir ben boğulurdum seninle.


-cinnet çarşının hüznünü o güzelim atlara borçlusun-
at gibi ölüme eşitsin...
doğru atla mukayyet değilsin.
sen daima alacaklısın!


-ben baktıkça doyuyorum acıya deniz çekildikçe doyuruyor-
dargın değil;
'hep günden geceye kalkan'
'bir gemi düşlüyor da ondan'






büyükada/ağustos 2010
begonvil kokusu çıkana kadar

Eylül 27, 2010

eylül yirmi

ellerimi tutamıyorum,ama senin de gözlerin ne renk çok iyi biliyorum...
gözlerimi kaçırdığımda ne kaybettiğimi düşünmek zamanımı almadıysa aramadıkça bulabildiğim sana bugün bir kez daha teşekkür ediyorum.

peki öyleyse kirko nedir bu?

- zafer ve ya hiç!

Eylül 22, 2010

'sır:sadece senin bekleyebildiğin gibi başkalarının bekleyememesi'

1.

bekle beni,
bekle beni, geleceğim

tek bir haber bile çıkmasa uzaklardan,
saçma da olsa bekleyişin,
yalnız sen olsan bile
bekleyen beni...

bırak beklemekten usanmış dostlarım
öldüğümü sansınlar benim
içme anılar gibi acı
içme sakın o şaraptan

bütün gücünle bekle,
karlar tozarken bekle,
ortalık ağarırken,

kimseler beklemezken
soğuk sıkıntıları ağırlaşan
yağmurlar içinde...

bekle yine,
bekle,bekle beni
bekle beni,bekle beni
bekle beni,geleceğim.







BEKLE BENİ

2.

bekle beni, döneceğim
bütün gücünle bekle.
bekle, sarı yağmurlar
hüzün getirdiğinde.
bekle karda, tipide
bekle, bunaltırken sıcak
bekle, kimseler beklemezken
geçmişi unutarak.
bekle uzak yerlerden
mektup gelmez olduğunda.
bekle, birlikte bekleyenler
beklemekten usandığında.

döneceğim, bekle beni
ve iyilik dileme
artık unutmak gerektiğini
söyleyenlere.
varsın oğlum ve anam
yok olduğuma inansınlar,
varsın, yorulup beklemekten
otursun ateşin başına dostlar
içsinler o acı şaraptan
onlarla birlikte
içmek için acele etme.


bekle beni, döneceğim
tüm ölümlerin inadına.
varsın, beklemeyenler
yorsunlar bunu şansa.
anlamayacak onlar
nasıl ortasında ateşin
kurtardı beni
senin bekleyişin.

nasıl sağ kaldığımı bileceğiz.
ikimiz bileceğiz sadece
başardın beklemeyi sen
kimsenin bekleyemediğince..



konstantin simonov

Eylül 21, 2010

eylül

Evet hep açık gidip gelen ağzın içindi;
Gökyüzünün o huysuz maviliği içindi;
Elma kokan bir Türkçeyle konuştuğun içindi;
Ölümün sefil, kötü belleği içindi;
Her gün Pazar kurulan o sokaklar içindi;
Saçında uykusu kaçmış çiçekler ıslattığın içindi;
Çocuklar okuldan dönüyormuş gibi sesin içindi;

İşte bütün ama bütün bunlar için sana teşekkür derim.


ilhan berk

(gözleri pırıl pırıldı balıkların)

Mayıs 19, 2010

bu işte bir ironi var:haçen çelebi tutamadi çelebei

bir bakıma jiyandır


"ey halkım"hanidir yumruklarımızı kovuşturduğumuzdan ellerimizi kavuşturamadık,yaşamaya bir adım yakıştırıldıkta bir türlü kondurulamadık

onbirmilyondörtyüzkırkdörtbin 'in YArısı hala
:Başvekil cafer iyi oldun mu!!! sen peki kazım neler yapıyorsun böyle!!diyebiliyorsa...
peki yetmişikimilyon sana ne lazım ?

:"üslub-ı beyan ayniyle insan"ziyaya çıkarken ben de bir sesimi çıkarsam



bir bakıma o gemilerin bile durduğu Tarife'gibidir;Yaşam

Nisan 17, 2010

adanmışım içim yanıyor perde perde açık bir yanım gözlerime üç saniyeden fazla baksan gökyüzüne çelme takacak kadar ihtiyatlıyım

sen bir gece uyanmazına yattığına fermanlı olduğunda ben şablonumu aldım koluma
naneyi bir başına yemek için kök saldığın bu dünya da bizim diyecek kadar canım hayat buldum;gökkuşağımı bıraktım elimden neredeyse boğazıma takılı renkleri görecektim;baktım gökyüzü benim!







*:'soğuk su çeşmesi genel grev(de) senin ağzın'

-ha o zaman ellerim kırılsın!

*:kırılsın kaynamayacak değil ya!bak oturdun kıyısana ıstakoz sepeti gibi işlendi dünya

-yoktu ki kıyıdan başka bir yer sevdiğim!

*:doğru deniz sahile vursa da acıtmıyor ya!...









*:gideni tutmasan kalacağı da olur!
-olur olur*

Şubat 26, 2010

'er ya da geç çimenler yayılacak üzerinize'

-korkusu fedaisini bekledi korkunun sesi üç buğdayı da dövdüler...
ey akşam dalların da karanlık
mazlumu peşine aldın mı yollarına çıkılmaz-


götürdüklerinde ipe sormadılar sormadılar
istediklerini yaptılar yaptılar
gerindikçe gerildiler
suçlu aranmadı bulundu
yumruğunu sallamasıyla düşürülmesi bir oldu bir oh oldu
gözlerini alamadılar almadılar duyamadıkları vardı çoktu

itiraz-itirafa oyun oynamasaydı
soruları yavan yalan olmasaydı
cevapları yasalara yasaksız kalamaz mıydı*

akıllıca örtüler üstünü akıllarını katık edemediler bir türlü
harici bin ederler milyonları da önüne serdiler
bu muydu toprağın altından çıkan savaşınız savaşlarınız bundan mı*
o zaman ölülerimiz neden pek kıymetsiz*.:-kıyımınız eksiksiz


"Bildirim"
Kimi kapı demiş örtmüş
Kimi koltuk demiş çökmüş
Kimi kedi demiş sevmiş
Kimi meyve demiş yemiş
Kimi mektup demiş yutmuş
Kimi koltuk demiş kırmış
Kimi kapı demiş açmış
Kimi yol demiş geçmiş
Kimi orman demiş koşmuş
Kimi nehirde boğulmuş
Jacques Prevert


yüklediler koca küreyi sırtlarına sırtlarına
o el etti durmadılar,bağırdı duymadılar;uçurdular
arkasından baktılar
gitti gönderdikleri
gelmedi
çağırdılar
güneşe çarptılar ateşi yaktılar rüzgarı kükrettiler suyu devirdiler
gelemezdi

ay sallanmadı sallanmadı
ay sallansaydı sallansaydı
eller hep başta olurdu olurdu
başı da olmaz mıydı ellerin olurdu olurdu


-ayaklar baş oldu başta tüm devrikliklerimiz geliniz devirdiklerimiz başımız üstüne pes değiniz-



neheyneyney
ey






-bilinmeyen arka plan şarkıcılarından alıntıdır-

hiç bir şey yoktur ki yaptığın, yapılamaz olsun
hiç bir şarkı yoktur ki söylediğin, söylenmez olsun
hiç bir şey söyleyemesen de, nasıl oynayabileceğini öğrenebilirsin oyunun
kolay bu

hiç bir şey yoktur ki ürettiğin, üretilemez olsun
hiç kimse yoktur ki kurtardığın, kurtarılamaz olsun
hiç bir şey olamasan da, zaman içinde öğrenebilirsin kim olduğunu
kolay bu

hiç bir şey yoktur ki bildiğin, bilinemez olsun
hiç bir şey yoktur ki gördüğün, gösterilmemiş olsun
hiç bir yerde olamazsın ki, olman istenen yerin dışında
kolay bu

ihtiyacın olan tek şey...


-ney'di ki bizim ihiyacımız*

-boşveriniz zaten çokta kötü gözükmüyorsunsunuz artık*

-e artık boynumuzun altındaki herşey iyi çalışıyor efendi

-efendi?

Ocak 19, 2010

"asuman şimdi sen arabalı vapurun güvertesinden denize bakacaksın ya
ciddiye alma bizim sevdamız ondan büyük!"


umudumuz günleri getirecekse aya yetişemediğimiz bir akşam da var*