Ocak 15, 2016

1 Sandal



İşin kötüsü - hayatımda ilk defa korkuyorum. ve bu korku zaman geçtikçe - böyle - büyüyecek...

Temmuz 17, 2013

ELİM O


17.07.2013

Müziği Duyamamak ;Hissizliktir.




Beynimin Bir binek üstünde yürüme hızından çok daha fazla süratle evrene ilerlediğini HİSSEDİYORUM.


Etrafımda işittiğim ,görebildiğim herşeyin benimle var olduğunu bana kucak açarak arkamda kaldığını bilerek ilerliyorum.
Bu güven HİSSİYATının beni durduramayacağını bilerek korkumun bin kat arttığını düşünüyorum.Güvenmenin rahatlığını değil korkusunu yaşıyorum.Fark:tedirgin ama temkinli ilerliyorum...


Gözlerim her zamanki gibi,İyi görmez.Tabi.Tanriya Şükür kaybı yok.Ama Korkarım O o'nlarsız yaşayamaz.

Kulaklarım  O yanıma geldiği zaman görünürler !.Duymasın ! kimse ama İşlevini aştığı zamanları o yakıştırır...Kendim baktığımda onlara pek dikkat ettiğim söylenemezdi......

Kokuya karşı HİSSİYATım ezelden beri yüksek uçlarda dolanır.Şu sıra bizi korkutmakta zira domuzu bilen gözler beni gördüğünde insanı güldürebilir cinsten



Gülmek ?

Biliyor musunuz bana yakışmadığını düşünürdüm hep!

Gözlerimin yok olması kulaklarımda bogucu ateşlenmeler ve nefessizlik hissi(tıkanma hali) ; Bunlarda cabasıydı.

Birlikteliğim;Aşkım Sevgim... O'nsuz kalınca ;
Gözlerimin yok olması kulaklarımda bogucu ateşlenmeler ve nefessizlik hissi(tıkanma hali)



Size bir sır:

Bir başına yaşadığınız düşünceleriniz , korkularınız ,güveniniz ,aşkınız , sevginiz ,aynada karşılaştığınız yüzünüz, yarattığınız o'nlarsız hayallariniz. Elleriniz olmadan yürüyemezsiniz...

Bir binek araçta 30km hız ile bir beyin taşıyorum.Ne kadar yol katettim siz düşünün;)




Dillere türkü olmak değildi hiç bir zaman istediğim... Kalbe çalmaktı;  O:



Görüntü yanıltmasın 'kalpleri kalpten gelmeyen hiç birşey ' yan yana yürütemez .









            Yıldızımı yürüsün diye yerden aldım . Şans değil Kader elinizde !

Ağustos 30, 2012

Narin -

'

Yalnızlık tek başına kalmaktan kaçmaya çalışmaktır . Ama Yokluklarınız üzüntü verici olsa da kimseyi

öldürmez .


' Bir insana yüzde yüz güvenmekle %99 güvenmek arasında dağlar kadar fark vardır .
Çünkü eksilen yüzde birin  nereden eksildiğini bilemezsin.
Ve dünyanın bütün kazıkları o küçük ''bir'' içine saklanabilir .
O yüzden  %99 , yüzde yüze olduğundan daha yakındır yüzde sıfıra .'


Mayıs 12, 2012

Kardan Kale

Hatırlayıp hatırlayıp unutmuştum.Nedir kainatın bu esbabı mucizesi *

Unutmanın acısı ayrılığın acısından farklı.

Ayrılık hüzne yakın , unutmak kasvete.

yani birini er geç unutmanın vermiş olduğu kasvet.

Birini yavaş yavaş unuttuğunun bilincine vardığın anların sıkıntısından bahsediyorum.

O kişinin parça parça silinip alakasız hatıraların arasına karışmasından bahsediyorum.

Belkide ben neden bahsettiğimi bilmiyorum.

Sadece üzülüyorum.




- Ne yapacaksın Deniz kovasını ?

+Kova benim değil mi ? İçine kar dolduracağım .


vasıfsız Kader...




Alıntılar/'erken kaybedenler '
Yolculuk derlemeleri 2012/Feriköy

Aralık 23, 2011

Söyle





Yine de

Gülme'kte çok yakışır (kimi zaman)

Kimi zaman Aşık olmayı yakıştırmalısın (kendine)

Kendine karşılık vermelisin Yine de (gülme'...)


Gelişin çokta güzel olmasa (gittiğinde)

Gitttiğinde !

Eylül 18, 2011

ALINTILARLA
....
"Ölümü geciktirmek sonsuzluğu kısaltmaz"
diyor birisi,evet ama hayatı uzatır sanki
....
"her şeyden biraz kalır"
diyor birileri,çoğulluk haklılıktır
kavanozda biraz kahve
kutuda biraz ekmek
insanda biraz acı
insanda biraz mutluluk
....


bi güneşlenmek yeri!...Deniz.uzak anımsamalar!..
“Haziran bu yıl da geç geçecek,biliyorum.”
Sizin burnunuzda bir tütün kokusu, her yerinizde
Bir tütün kokusu,
Bay deniz kestanesi.
Ve uzaktaki şemsiyesi bir balmumu arısının...

Bir güneşlenmek yeri!...
Gazozlar hâlâ sıcak,hâlâ öğleden sonra “ne iyi”
Demek hâlâ yakınmaya hakkım var.
Kelimeler soluk. bir şey mi yapmalıyım?
-Evden mi kaçmalıyım?-
(Saçlarını taradı,güneşe baktı
Kendi sürecini yaşayan bir bakla)
“Gel al güzel deniz aygırı, yaman pegasus
sonsuz kargaşamı.”


Atları seven bir çocuk...


“Senin resmin var ya uzayıp gidiyor duvarlarımda
Marionetshire'da Harlech Castle'ın batı kulesi
Aşağılık zapartasıyla amcamın.”
Bir sülüğe can çekiştiren eski geçmiş,eski eski
Ve tuzda ölüm,
Sardunyayı sulayan,eski eski...
Bakırla demirin dövüştürüldüğü yavaş bir akşam
Öbür şeylerin ve kırmızı ışıkların
Bakırla demirin bir sarışın perçem akşamı.
-evden mi kaçmalıyım? kaçmamalıyım.-
Güneş birden batardı,her yerde kediler ve ağaçlar vardı

“Amca”
Nasıldı iki tekerlekli arabalar...
“Senin bildiğin bir şey var,bana demiyorsun
Söz gelişi aldım bir kayayı
Bir kayayı ne yapmalıyım,demiyorsun...
Oysa ben senden daha çok şey bilirim büyücüler üstüne
Evine sadece geceleri gelen ve sıcak şaraplar içen...”

Surları yıktınız mı,akşam
Sarı bir başlangıçtır,gitgide karaya dönen.
Karaya ve çocuklar bile,ve küçük yaramazlıklar bile,ve haklı
“Siz bize hiç inanmadınız ki,hiç inanmadınız ki,hiç
Oysa bir aktır karaya dönen,oysa çocuklar daha lirique'tir
Shakespeare'den.sonra,
Makedonya falanjistlerinden daha kahraman...”

Beyaz atın gölgesi,sen dur!...
Artık bir aldanışa kanmayan gözlerimden.dur!...
“Duvarlarım,
Gel al cepkenimi güzel at,duvarlarım bütün senin olsun
Duvarlarım, bütün ukalâ resimleriyle, babamın sıkıştırdığı,
Babamla annemin kavgalarından bir ufak kırmızı,
Ufak bir kırmızı, duvarda, ufak bir kırmızı
Ufak bir kırmızı...”
Yemeğe!...
-Evden mi kaçmalıyım? kaçmamalıyım.-

“Hiç anlamadığım Mondrian,serzenişçi Matisse
Bulanık Siyahkalem,hergele Miro,
Atlar gidiyor...”
Sonsuz bilincinde yaşamanın.
O atlar.
“Sonra gazeteleri görüyorum,bütün gizleri
Savaşa başlamak gerek galiba.
Yarın. yarından tezi yok.baltamı ve bıçağımı
Ve atlarımı...”

“Amcam kravatını düzeltti, babam eski bir evde.
Bir yepyeni kıştı ıslıkları değerlendiren
Ne eğlendik ne eğlendik
Elbisesi çok eskiydi...”

Ne akşamı? “baba”
Haziran gecikecek biliyorum...

“Ama başka bir şeyi de değiştiriyor,
Atları atları,
Atları....”

Turgut Uyar


bulduk
1998-2011

Temmuz 24, 2011

memnun- kaygısız

Özel bir hayatımız var.


gönderemediğim mektuplarım,gönderdiğim mektuplarımınsa kopyaları..gönderemediğim mektuplarımın,gönderdiğim mektuplardan daha özenle yazılmış ve daha özenle yerleştirilmiş olmaları...
mektup kutularının herbirinin içinde bir deniz yıldızı, 4 deniz kabuğu ve hepsinin içinde bir siyah bir de beyaz taş var;tesadüf eseri koyulmayan,ama tesadüf eseri bir manası olan.
siyah kurdele ile bağlanmış bu üç kutunun dışında,içine bir zaman sonra sadece kurdele çiçeği sığdırabileceğim boş bir kutum daha var.

şöyle ki;

-bana verilipte tutulmamış sözler ve benim başkalarını sevdiğim ve başkalarınca sevilmiş olduğum için ödemek zorunda kaldığım her türlü bedel- -:aslında ayıptır

(Özel hatıralarımız da vardı.)

afedersiniz

şöyle
;

canım,
uzandığın yerde yazıyorum,
yorgunum pek,
aynada yüzümü gördüm,âdeta yeşil.
havalar soğuk,yaz gelmeyecek.
haftada otuz liralık odun lâzım,
başa çıkılır gibi değil.
demin, sofada iş görürken
battaniyemi aldım sırtıma.
camlar, çerçeveler kırık,
kapılar kapanmıyor.
burda barınmamız imkânsız artık,
taşınmalı,
ev yıkılacak üstümüze.
kiralarsa pahalı mı pahalı
sana bunları ne diye anlatırım
üzüleceksin.
derdimi kime dökeyim
kusura bakma.

ısınsa, iyice ısınsa ortalık ama
hele geceler.
bıktım usandım üşümekten.
rüyalarımda afrika'ya gidiyorum.
cezayir'deyim bir sefer.
sıcaktı.
alnımı bir kurşun deldi.
bütün kanım aktı,
ama ölmedim.

bana bir hal geldi,
çok ihtiyarladığımı hissediyorum,
-halbuki biliyorsun
henüz kırkıma basmadım-
çok ihtiyarladığımı hissediyorum,
söylüyorum da,
söyleyince de kızıyorlar,
konferans dinliyorum herkesten.
her neyse bu bahsi kapat.

filme alınmış çehof'un 'ağustosböceği'.
paris'te de göstermişler. beğenilmiş.
o zavallı hoppa kadında mı bütün kabahat
ben doktoru hem severim,
hem affetmem eşeği.
eninde sonunda kim daha bedbaht
kim kimin yüzünden

paraguvay halk türkülerini çaldı radyo.
bunlar, dikenli bir yaprağın üzerine
aşkla, güneşle, insan teriyle yazılmış,
acı da, umutlu da.
bayıldım paraguvay türkülerine.

adviye'den mektup aldım,
beni çok göresi gelmiş,
beni hiç unutamıyormuş
şaştım da kaldım.
yıllardır, sen memleketten kaçıp gittin gideli,
ne kapımı çaldı
ne bir haber yolladı hattâ,
hattâ sokakta karşılaştık,
bir bayram sabahı,
başını çevirip geçti.
en yakın arkadaştık.
ama, arkadaşlık ağaca benzer
kurudu mu
yeşermez artık.
neye yarar?
evime bile gelse şimdi,
söyleyecek lakırdım yok.
düşmanlığım da yok elbet.
otursun güle güle,
zengin bir koca bulmuş.
hastalıklı bir şeymiş adam,
manyağın biri.
halbuki adviye ne canlı kadındır.

gidip baktım oğlumuza,
pembe, kumral, uyuyor mışıl mışıl.
yorganı açılmış. örttüm.

bir kara haber de verdi bu akşam radyo:
irene joliot curie ölmüş.
daha gençti.
yıllar var
bir kitap okudumdu
ölenin anası üstüne yazılmış.
bir yerinde iki kız çocuğundan bahseder,
-satırlar gözümün önüne geldi-
sarışın iki yunan heykeli gibi, der.
işte bu çocuklardan biri öldü.
bilmem ki nasıl anlatsam,
büyük bilgin, büyük adam,
ama şimdi lösemiden ölen
o sarışın kız çocuğu da.
bu ölüm bana çok dokundu.
irene joliot curie için ağladım bu akşam
ne tuhaf.
iren, deselerdi, iren,
öldüğün zaman,
deselerdi.
istanbullu bir kadın,
hem de hiç tanımadığın,
ağlayacak arkandan,
deselerdi,
şaşardı.
kocası geldi aklıma,
bir mektup yazsam,
başsağlığı dilesem
diye düşündüm.
adresini bilmiyorum ama.
paris frederic joliot curie,desem
gider miydi

bir de fransız yazarı öldü,
gazetede okudum.
adını bile duymamışsındır.
çok ihtiyardı zaten,
üstelik de egoist,
sinik,
cenabet herifin biri.
her şeyle alay etmiş ömrü boyunca,
hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevmemiş,
bir köpeklerle kedileri,
ama yalnız kendininkileri.
mülakat vermiş ölmeden birkaç gün önce,
ölümü alaya alıyor aklınca,
ama belli dehşetli de korkuyor.
resmi de var,
büyük annemizi erkek yap
tepesine bir takke koy,
işte herif.
korkunç bir yalnızlık içinde
sıska bir ihtiyar.
ona da acıdım.
belki büyük annemize benzediğinden
belki de yalnızlığına acıdım
ama aynı acıma değil elbet,
acıyorsun iren curie'ye,
çocuklarını düşünüyorsun,kocasını
ama daha çok dünyaya acıyorsun
büyük bir insan öldü diye.

sana bir müjdem var:
okumayı öğreniyor tembel oğlun,
epeyi söktü kerata:
tut,koş,kitap,kalem çanta

mükemmel değil mi
her harfi bir şeye benzetiyor:
a bir evmiş,
b göbekli bir adam,
t bir keser.
ödüm kopuyor tembel olacak diye.
hep ona iş yaptırmak istiyorum.
kız olsaydı kolaydı.
kadınların her yaşta her iş gelir elinden.
ama beş yaşında bir oğlan
ne becerebilir
ah bir ısınsa havalar..
isınacak.
uzadıkça uzadı mektubum.
kendine iyi bak,
bana hemen cevap ver,
beni unutma.
bana hemen cevap ver.
akıllıdır münevver,
nasıl olsa,ne yapıp eder
falan filân diye kendini avutma.
sensiz perişanım.
beni unutma.
kendine iyi bak.
gözlerinden öperim canım.
güzel geceler.
kendine iyi bak.
bana hemen cevap ver,
dertlerimi aklında tutma,
unut,
beni unutma.

1956

nazım hikmet/münevver andaç