Aralık 25, 2009

'Beklemeyi bilen kalp,taş olmayı da bilir..
Dünyada olmak acıdır.Öğrendim..
kızıl karanlık,mavi karanlık ve başlangıç.Bir anlamı olmalı bunların..

Bırakmaz bizi annemiz ve tanrımız.

-Neden batan güneşi,ağacı,yıldzları,o yanımda yokken görüyorum ben bu ışığı..

Kör olsam ya! ' N.B



2009/sonbahar.
bugün ilk ayazdı.sondu.








Hadi ona el sallayalım.

Nisan 16, 2009

pan'ınız

kendinizden bir yanılgı:

oturdukları gölgenin altında;geçmişin dansı ayaklarının kayaya çarptığı an,karıncalara oynatılırken onlar ulaştırıldıkları tepenin ardında türlü afetlere gögüs gerdiler...
'heyelandaki ağacımdınız'
demem ise onları fırtına yaptığında;
'bize toprak olma yaprak ol'
demeleri;
fırtınalarındaki seyirde,toprak çeşidini, yaşam safhalarına ayırmadan sadece; -ağaçlar için toprağı beslemek- olduğunu bana sonbaharda öğretecekti.

mağaranın soğuk taşlarında kemiğin iliğindeki tadı harcamadan kudretli müzikleri egolarını dansa kaldırdığında,diri bacaklarının,soğukluğu gözümde alev oldu;
güvendikleri taştan merdivenlere ayaklarım gitmez olduğunda.

-çabanız bencilliğinizi kavurduğunda tevazu gösterememeniz...hayvanlardan yoksun.

"-müzikli bir cümle kadar açık bu"

Nisan 04, 2009

gün(ah)gün!

ayrı dünyalarında türlü insanlar.ortak göğün altında nefesleri;
mesafelere dolandıkça takıldı ayağına sesleri
yaşadıkları;güneş görmeyen yerlerine korku saldığında
yaşayamadıkları;sonlarını getiren bir alev olacaksa;
şeytanlar cehennemde sen dans edenedeğin kemanını ve santurunu çalacaksa
ve senin içindeki keman yalnızlığınla şakıyorsa
o hiç hissedemediğin kurtarıcı,görmedigin bir gülümsemeyle tamburuna vurur.
senin müziğin*;artık yavaş adımınla konuşur..

*gece ışığı ağırdır..
-saat kaç?
*şafak vakti,birazdan güneş doğacak.
-biz görecekmiyiz?
*sen ayda olduğuna göre bunun ne yararı olur ki..

yak beni güneş yak şeytanlar minaremde çalana kadar!

sabahladığımda boş bir cennetim yok kışın ayazında uzaklaşmam söylendi.
ışığım gölgenin içinde eridi gitti.

pek yakıştıysa semaverin kokusu,zor gelir hırçınlığına ocaktaki
çayın uğultusu..*velhasıl o rüya*bugün yerli yerinde zebaniler bu doğum günümde de beş çayında bende.
.....................
04 04'2009

Mart 21, 2009

00;03

ellibeşellialtıelliyedi,
işte kapının şahane rengi.

Mart 07, 2009

(yalan)

yanığın bıraktığı leke bardağın kağıt üstü duruşundan koyu olamaz
beyaz sayfa
beyaz perde
kimi kefenin biçildiği beden kadar kırışık olmaz
köpüğüm bardağın ağzına değmediği sürece denizlerim dinginliğin tadına varmaz
noktalar her duruşuyla hükmederken beyazın tenine bırakıldığım yerin üstüne çıkarım merdiven'İNLE
kimi bulutum tarihiyle oynaşır tarihin sayfaları bu yüzden beyazdır
( )
tANRI bulutun beyazıyla doğa hanedanın sözüyle biçtirir kaftanını

gökyüzüm gri mevsimim çıplak

bak


biri mi var;
türlü dille aynı geçmişiyle

geçmişte yarattığın gitmeler
bugün senin gördüğün seyrin yarattığı yaralarla bertaraf edildiler

hala eskisi gibiysen;
çeyreğin çakalların üşüştüğü saatteyse

nerede kalmıştın;?.

bugünkü buzdolobın yarın için hazırladığın kıyafetlerle doluysa tişörtüm baktığın güneşin eğlediğin gönlüne kan oturtur
;
rüzgar nereden eserse.çıt yok.

Mart 04, 2009

sol duvar dibi

kimi günlerin sermayesiz çocukları
can attıkları altın yokuşları
daralan gögüsleri sıkışan taşları
bir yerden sıyrılıp kendi affıyla

müjganıma yar oluyorsa
yakaladığınız her av bayırdan aşağıya

kendinizi kandırdığınız zamansız sol sancağınızla
sağ köşe taş dibinde selamınızı çakın yeşile
yukarıda farkettirdiğiniz bencil yokuşunuzla
aşağıda her gün sotelediğiniz sol bacağınızla

geçmişte nadasa yatırdığınız kuru toprak,her avınıza yağmur olduysa bugün bastığınız yer ayaklarınızın altından kayıyorsa boşluğunuzu doldurun ki boşalasınız fırtınayla.

''Ayrılamıyoruz meliha'yla.''; üstüme attığınız toprağınızla çamurunuza ortağım
sağır'ım.


her aşağı;bayırı çıktıktan sonra?
her yukarı;yokuşuna yuvarladığın taş
her sağ; bahaneleriyle konuşan adamlar
her sol; baheneleriyle duran kör kadınlardı.

Şubat 24, 2009

şerefe nazım

''kemanım sana bir gün gelebilseydi eğer''

para yok nazım para lazım
şu zamanda bizde böle dertleri bellemişiz ya..
bize aşk lazım

memeleketimin zengin suyu akacaktır divane toprağa o yeşiller ki devlete hak ama benim yeşilim benim yeşilli mavim;denizim,toprağım bol olsun,bol.

bir münzevi dostundan Deniz Aşırısına !turgutun etekleri açık yeşil,)

21 Şubat 2009 Cumartesi


diye tamamlanmış üzerinden üç hafif gün geçmiş ve bir müziktir..laf çarpıttığın gibi şimdi yazımıza son verelim az biraz dinlenelim,dinleyelim..müsadenle

yine mi çiçek

kur masayı madam despina
kirli beyaz muşamba örtüleri ser
çek sediri asmanın altına
yanında bir ince müzeyyen abla
yine mi güzeliz, yine mi çiçek?
hamdolsun
taze mi bitti topik
canın sağolsun
amanın yine mi güzeliz, yine mi çiçek?
hamdolsun
altınbaş kadehe
yağ gibi dolsun
gece çok genç, arzular şelale
haber etsek o yare
gelse bomonti'den
şereflendirse bizi
olsak teyyare

en hallicesi;

söz:meral okay
müzik:ara dinkjian
solist:cihan okan
yorumcu:sezen aksu






Şubat 23, 2009

''ruhun denenmeli''

2 koyun


''uçurumdan düşen birinci koyun öldü.Uçurumdan düşen ikinci koyunda öldü . O halde uçurumdan düşen her koyun ölürdü''
tüm koyunların öldüğü şöyle ispatlanıyorsa;ilk koyun kesin öldü,bu yüzden ikinci ve son koyunun ölmüş olduğuda varsayılır.ilk ve iki numaraları koyunun öldüğü ispat edilirse,bundan sonra atlayan tüm koyunların öldüğüde ispat edilmiş olur

bu denek tüm doğallığıyla ezber zihinlere yer ederken,
uçurumun altı benim yastıklarımla dolu,birinci yastığım yastık altımın bin ucurumuna saklandı her yastığımın güvencesi bin uçurumumu yastık altında saklamamdı birinci yastığım her sona şanş getirirdi dadanmacı koyunlar yinede sert severdi..kum torbolarım popo altı,belim sağlam,uykum yok.

tilkiden tilki koyundan kuzu çitini sevdiğim yamuk esnaf kurdu salyaların kafiyede ezberin farklı kıldıran renkli perde
saydığım perde çizgileriydi şimdi ilk vurgun yapan kaldırır bünyeni
bacakların iki yana açık seçtiğin kurt belini ağrıtacak cinsten olacaksa yatağım solucan uykum çok.

korktu durdu koyun gitmedi en son çitine,inandı o sınırda dünyanın bittiğine,kurtta kocardı,her koyun sınırlarını düzene ilişkilendirdi, otlara uzandı.....

iyi geceler



(demek bir önce ile sonra gerek)

Ocak 15, 2009

aydınlanma*

o masada aslında bir nevi hep aynı masada oturan o iki kişinin açtığı kitaptan çıkan bu şiir mekanın elektrik kesilmesine yol açtığında söz verilen bilmem kaç sene(?..)
sonrasına tokuşturulan kadehler dar gelir oldu düzenin bencil sofrasını bir çiğ köfteyle son buldurduklarında..
elden ''an''kayardı,her anın şerefine dokundurulan o film bu gece içgüdüyle yaşayan bu bedenlere kattığı o paralı suyla içgüdüsüz dünyalara şerefle kadeh kaldırdı(!..)

iskelemdeki martılar belkide sürüsüyle insanı simite boğuyordu.
hayatımın devir daimi bir içgüdüdeki sonsuz yanlışlara benzerdi.
doğruluğun tadına bu şehirde varamadım..
bu şehirde iskele yok.
ve yine yineleyerek

bir içgüdüsüz dünya herkesinki.ben içgüdümü bu dünyada doğrulayama(z)dım


PANTOLONLU BULUT'tan

(Giriş)
peltelenmiş beyninizde
kirden parlayan bir kanapede gelip yatan
semiz bir uşak gibi
pinekleyen düşüncenizi,
kanlı bir yürek parçasıyla tedirgin edeceğim,
dalga geçeceğim,geberesiye küstah ve zehir dilli.

tek bir ak saç yok ruhumda,
yaşlılığın mızmızlığı yok onda!
dünyayı bozguna uğratarak sesimin gücüyle
yürüyorum-yakışıklı,
yirmi iki yaşında.

mızmızlar!
kemana yatırırsınız aşkı siz,
kabalar,onu trampete yükler.
fakat tersdüz edebilir misiniz kendinizi benim gibi,
öyle ki,dudaklar kalsın ortada salt dudaklar!

çık da gel konuk odasından
gel de bir adam tanı;
kibirli patiskan ve melek soylu memur karısı.
sen ki dudaklar çevirirsin aynı kayıtsızlıkla,
bir ahçı kadın nasıl çevirirse yemek kitabının sayfalarını.
istermisiniz
ten kudurtsun beni,
-ve gök gibi,renk değiştirerek ansızın-
ister misiniz
öylesine yumuşayım ,sevecen olayım ki öylesine!
hani,erkek değil de pantolonlu bir bulut desinler bu!

inanmıyorum çiçekli nice diye bir yerin var olduğuna
benimle göklere çıkarılacaktır yeniden
hastane gibi bayatlamış erkekler,
ve atasözleri gibi yıpranmış kadınlarda...


Mayakovski


:başucumda saklıdır kırmızı'M'
-ikibinsuiki

Ocak 07, 2009

sergüzeşt

bir(i) savurur taşı;turuncu
uzun çok uzun gitmeye niyetli,geniş denizlerinin yolunu bellemiş ama dar sokaklardan meydanlara çıkma arzusuyla yanıp tutuşan O,sönmenin dinginliğine varamayan O,
''dar sokaklardaki tenhanın defiyle dans eden alüfteler gibi cilvesiyle yükseliyordu''
çok geçmeden açıktaydı karada bıraktığı sevüsüz kalabalığın tek başına kullanamadıkları göznuru elleri ise iki yana açık
don!,
kucak kucağa batan gemiler..
don!,
ayaz ayaz gemilere..
kalabalığın ortak rotası;ses
sesleri kavuşturan herbir çığlığın kontrolü dalgadaydı,hiçbir çığlık pişmanlığın tadını yaşamadı;
-dibe daha da dibe
göznuru ellere yüzen bedenler gökyüzüne çevirdikleri başları suya yatırdıkları sırtları;
-dibe daha da dibe
batan geminin hararetli dumanı avaz avaz o dar sokaklara savrulurken
geniş meydanların el emeği sandalları
ateşleri denizde
denizleri caddelerinde;
''fakirin flütüyle dans eden yılan gibi cilveyle salınarak yükseliyorlardı.''
cehennem:deniz
cennet:deniz
(zebani şehirde kimi derenin suyu durgun akardı,don.!)
torpilini sevdiğim karanlık sabah ağları bugün körfezdeki dalgın sudayım.beni al.