Ocak 15, 2009

aydınlanma*

o masada aslında bir nevi hep aynı masada oturan o iki kişinin açtığı kitaptan çıkan bu şiir mekanın elektrik kesilmesine yol açtığında söz verilen bilmem kaç sene(?..)
sonrasına tokuşturulan kadehler dar gelir oldu düzenin bencil sofrasını bir çiğ köfteyle son buldurduklarında..
elden ''an''kayardı,her anın şerefine dokundurulan o film bu gece içgüdüyle yaşayan bu bedenlere kattığı o paralı suyla içgüdüsüz dünyalara şerefle kadeh kaldırdı(!..)

iskelemdeki martılar belkide sürüsüyle insanı simite boğuyordu.
hayatımın devir daimi bir içgüdüdeki sonsuz yanlışlara benzerdi.
doğruluğun tadına bu şehirde varamadım..
bu şehirde iskele yok.
ve yine yineleyerek

bir içgüdüsüz dünya herkesinki.ben içgüdümü bu dünyada doğrulayama(z)dım


PANTOLONLU BULUT'tan

(Giriş)
peltelenmiş beyninizde
kirden parlayan bir kanapede gelip yatan
semiz bir uşak gibi
pinekleyen düşüncenizi,
kanlı bir yürek parçasıyla tedirgin edeceğim,
dalga geçeceğim,geberesiye küstah ve zehir dilli.

tek bir ak saç yok ruhumda,
yaşlılığın mızmızlığı yok onda!
dünyayı bozguna uğratarak sesimin gücüyle
yürüyorum-yakışıklı,
yirmi iki yaşında.

mızmızlar!
kemana yatırırsınız aşkı siz,
kabalar,onu trampete yükler.
fakat tersdüz edebilir misiniz kendinizi benim gibi,
öyle ki,dudaklar kalsın ortada salt dudaklar!

çık da gel konuk odasından
gel de bir adam tanı;
kibirli patiskan ve melek soylu memur karısı.
sen ki dudaklar çevirirsin aynı kayıtsızlıkla,
bir ahçı kadın nasıl çevirirse yemek kitabının sayfalarını.
istermisiniz
ten kudurtsun beni,
-ve gök gibi,renk değiştirerek ansızın-
ister misiniz
öylesine yumuşayım ,sevecen olayım ki öylesine!
hani,erkek değil de pantolonlu bir bulut desinler bu!

inanmıyorum çiçekli nice diye bir yerin var olduğuna
benimle göklere çıkarılacaktır yeniden
hastane gibi bayatlamış erkekler,
ve atasözleri gibi yıpranmış kadınlarda...


Mayakovski


:başucumda saklıdır kırmızı'M'
-ikibinsuiki

Ocak 07, 2009

sergüzeşt

bir(i) savurur taşı;turuncu
uzun çok uzun gitmeye niyetli,geniş denizlerinin yolunu bellemiş ama dar sokaklardan meydanlara çıkma arzusuyla yanıp tutuşan O,sönmenin dinginliğine varamayan O,
''dar sokaklardaki tenhanın defiyle dans eden alüfteler gibi cilvesiyle yükseliyordu''
çok geçmeden açıktaydı karada bıraktığı sevüsüz kalabalığın tek başına kullanamadıkları göznuru elleri ise iki yana açık
don!,
kucak kucağa batan gemiler..
don!,
ayaz ayaz gemilere..
kalabalığın ortak rotası;ses
sesleri kavuşturan herbir çığlığın kontrolü dalgadaydı,hiçbir çığlık pişmanlığın tadını yaşamadı;
-dibe daha da dibe
göznuru ellere yüzen bedenler gökyüzüne çevirdikleri başları suya yatırdıkları sırtları;
-dibe daha da dibe
batan geminin hararetli dumanı avaz avaz o dar sokaklara savrulurken
geniş meydanların el emeği sandalları
ateşleri denizde
denizleri caddelerinde;
''fakirin flütüyle dans eden yılan gibi cilveyle salınarak yükseliyorlardı.''
cehennem:deniz
cennet:deniz
(zebani şehirde kimi derenin suyu durgun akardı,don.!)
torpilini sevdiğim karanlık sabah ağları bugün körfezdeki dalgın sudayım.beni al.