Aralık 30, 2008

gazetede Bay Şeffaf

(günümüzde hala ilk sırada bay şeffaf)

'''Gazete okumak denilen iğrenç, tensel edim sayesinde son yirmidört saat içinde dünyamızda gerçekleşen felaketler, talihsizlikler, SAVAŞLAR,cinayetler, grevler, iflaslar, yangınlar, zehirlenmeler, intiharlar, boşanmalar ve bir de devlet adamlarının ve oyuncuların abartılı duyguları, hiçbir şeyi umursamayan bizler için, bir sabah keyfine dönüşüyor; ve biz bütün bunları, belki biraz abartılı bir heyecanla, tavsiye üzerine sabahları içtiğimiz birkaç yudum sütlü kahveyle birlikte hazmediyoruz."


iyi değil mi
büyük değil mi
harika değil mi
müthiş değil mi
eğlenceli değil mi

değil mi?

günümüzde
her yerde erkekler var
her yerde caz var
her yerde hayat var
her yerde eğlence var
günümüzde

yaşadığın hayatı sevebilirsin
istediğin hayatı yaşayabilirsin
onunla bile evlenebilirsin
ha onlada oynaşabilirsin

bu iyi birşey değil mi
bu büyük birşey değil mi
bu harika birşey değil mi
bu müthiş birşey değil mi
bu eğlenceli birşey değil mi

ama hiçbirşey kalıcı değil?

-harika,biliyormusunuz henüz şarkım bitmedi..teşekkür ederim.

*-işte notların tatlım..


biri kalabalık içinde ayağa kalksa
bütün gücüyle bağırsa
kollarını ve ayaklarını sallasa
onu farkederdiniz!

biri sinema salonunda bağırsa
''ikinci sırada yangın çıktı!bu yer aslında barut fıçısı.!''onu farkederdiniz.

''benim şeffaf bay şeffaf.size sesleniyorum

''-aaa!seni görmemişim..
otur seninle açık konuşucam''sotaların tüyleri diken diken oldu herkesi harcıyorlar kaptırma kendini sahte cennete'',umarım bu yarı yontma filmden çalma laflarımı düşünürsün WHİTE RUSSİAN!

-benim adım CUD.

-olmadığını kim söyledi!.


''ulan gene aynı cevap..




en gösterişli yemek masasından diğerinin toparladığı yer sofrasıyla,iki insan!a..

ekmek kırıkları,parmakla gösterildi.

30 aralık ikibinsekiz/herkesin perdesi.

Aralık 14, 2008

king of swing

benim denizlerim

(senin sihrinde bir kez daha)

sunak şarabın mikrofonları çaldırıyor dinletilen benim gençlik gölgeli günlerime oldurduğun
bilmem içinse öğretilendim olduğun yolda bildiğimse oralarda bir fırtına olduğu
benimse o yolda olmalı olduğum

/benden aldığın zaman görünür cinstendi
öyle körce/
/rock and rolla ihtiyacın yakıt alırken
bir ince cazıma itlik yaptığın zamana değen/

sen bunlara gülerdin
ben daha çok gülerdim

(''benim rüyalarımda olduğun zaman, alevlenmiş tüm.....''
sen cümlelerini tamamlamazdın da)

yakıtın alev çıkartabileceğini bilirdin
ben bilmezdim
sen kahkahalara boğulurdun
ben susardım

(meğer rüyalarımın olduğu her rock and roll alevlenirmiş! )

sen en saf günahının büyük ihtiyacında tökezledin
denizlerime güldüğüm gibi dalgalandın
benim denizlerim ve olur yolla orada benim
şimdi ise dalgalarının yakınında benim şarkım
kıyıya vurdurana kadar yardımcınım

ve çarpar

ve kaldırımda sessizlik
ve caddede öfkelisin
ve benim ayaklarımda su

ve bizler gülümsüyoruz kimi varisin hükümdarlığını gördüğü gibi senin şarkını her gemide kibirlice söylüyoruz


çal swing en iyi hükümdarınla çal


(yaratıcı martin sexton*dilden teşekkürle.)

Aralık 08, 2008

adım


bu şehire sakladığım noktaları üstüste sıvıyorum

bir çizgi hani eksik bir kumum var
arzımdan aşağıya akan bin kuma değmeden
diyorum ki
şehri gördün
denizi soludun
iskelenin eksik kalan oyulmuş yerlerini ıslak kumla doldurdun

beton

bu soğuk ayazlığına avaz avaz
handikaplarımızın döngüsü patırdaya patırdaya
tüm herşeye vardığının sanrısı oh pekala

durdurdu
adı; suya değmez iskele altı yabancısı

-peş peşe akan dalganın soğukluğudur sade bu

(hiç yüzünü hissetmemiştim bu cümleyi değdirene kadar ellerime
konuşuyordu elleri )

iskeleye uzandım
doldurduğum yerlere inat başımı güvenle aşağıya sarkıttım
yüzüne baktım

soğuk bir biçime yabancı
ama o soğuk yabancı buzul çağından güneye yavaş adımlı
ta içinde hissediyor düşük göz kapaklı
burnu rüzgardan yara almasın diye küçülmüş
göz kapaklarının inceliğinden gözleri çekik
yoğun kar beyazlığının göz kamaştıran ışığından korunmak için
yoğun bir kar tabakasının izinsiz hali
tahminimce en iyi kar gözlüğü onunkisi

(...)

(elleri inatla bağrıyorudu)

-buz altındaki balıktın sen nede çabuk unuttun(!)

(karı değdirilmemesi gereken iskeleye döküyordu)

-doğru unutkandımda ben değil mi

yükseldi yaralı bir hayvan gibi düştü bayıldı

(binlerce yaşantımın hiçbiriyle çatışmıyordum)

durdum kalktım eldivenlerimi cebimi şıkştırdım
gül budamam yarımdı dikeni tırnağıma yakıştırdım

(''kokuyla konuşur gibi;-Hissiyatın tekliği, balığın hafızasındaki tekdüzeliğin bir geminin pervanesinde parçalanmadan saklanışına benzer. Ona hissiz demek bile yüceltir onu artık'')

Aralık 02, 2008

alabama

bugün yazmama sebebiyet veren bir sürü anları değdirdim kahveme.sabah beşte uyanmanın huzursuzluğu huzurlu kalkmama izin vermeyecekti ve sayesinde bitirdim o kitabı
yardımcı olan şarkımın salıncağına hafifçe oturdum

coltrane salladı ben gözlerimi yumdum

korkusuzum

Kasım 02, 2008

seksek

herkesin ebe olduğu bir oyuna
hiç ebe yokken katıldım
birinciliği bana verdiler gülmekten atıldım
sonra''sen dizime yattın
ben bir hikaye anlattım
ve sen büyüdün''

çık ortaya

göz bağını çözememişken kimse

senin adın

cam önü mızıkası

hangi oyun yakalayabilir yol önündeki ayrımı

Eylül 26, 2008

yakının mıydı

adımları hangi yordama sokup
hangi baştacının hangi kulaklara değebilcegini
geçmişin hangi taçlarla kahraman olabileceğini
bugün karıştırdık
taçları saçla ördük kaçtık
papatyanın huzuruna kavuşma hayali
ne kadarda çabuk susarmış sustuk

kimsenin olmadığı yerlerde nöbetçi kaldık bir başımıza
çocukluğumuz boyu baktığımız her duvarla


gözüm seğriyor sürekli yüzüm seğriyor


bir gün bugünlerde eskiyecekmiş
duyda inanma diyecekmiş birileri inandık
gözü kulağıda kessek çimene döktük yandık
açtık hortumu ellerimizle dokunduk düne
izlerin bıyıkları kestiği sakala sardığı bir anda

bugüne biz yıkandık

hiç yineleyemediklerimizle hep yinelediklerimiz arasında

bugün son diyemeyecek kadar tanıdık

bir tek halılarla bayrama hazırdık
(hep bir sabah özlüyorum hep bir sabah)




yakının mıydı diye düşülen gaflet anlarına cevap su götürmez


gerçek; ' ölümlü yaşamaya övgü 'diyecek kadar gururluysa



Eylül 19, 2008

yarın


''En uzun yolculuğa çıktık,yola çıktığımız yere bırakılarak''

yarın.

çeşit çeşit yemekli masaların kahkaların insanı ezbere geçmişe götürdüğü bi an
elindeki sigarayı gece feneri gibi kullanan neonlar'la masaya yatırdığımız gelecek

ve kolayca durdurur

yeşil ellibinliran var mı al o zaman bir dondurma buzlu olsun husumeti dergahı bakkalın kapısı içeri giremeyen korkunun tellalı
sevecen bakış var ama elleri iri korkunun yegane sebebi /el/ kaşgözburun yok el /el /
birden fırladı bisikletine binmiş iricene biri dondurmayıda atmış küçük elli bir süre sonra tufaların tufası elde bir gözyaşı dondurur mu geçeni gözde o gün dondurdu bir sonraki sefer nasılsa ılınırdı çünkü iki kişinin bugün yan yana gidebilceği bisikletler vardı
devam ettik akılda kalanı kusmak istercesine konuştuk konuştuk durduk kimi zarı salladı kimi zara sarkardı bunuda öğrendik kulağıda kestik dondurduk ve yarın ve apayrı bir zar aklında yarın yarına 3 kuruş ekmek yarına bir tas yemek uzak görünen belkide bu anladığını sanıp anlamamak bugün varmı evde ekmek /var/ dün var mıydı evde ekmek /var / gördüm bir sürü insanı,orada.işçisi teyzesi amcası sakatı dulu toplanmışız kurulmuşuz bizde yanlarına masalara bölüyoruz dünlerden kalma ekmeği
sivri sinekli suyu kara sinekli karpuzu bir bulgur bir fasülye ama hiç yemişmiydik böyle içi dışı göremeyen gözler herkesin gözlerini elleriyle gördü geçemezdi boğazdan durduramadım kendimi yer verdim kısa pantolunlu dedeye hareketlerini kontrol edemeyen kücüğe tabağımı uzattım bir gence ikinci tabak herkesi sevindirirdi /sevindik/ teşekkürle tebessümle donan sahnenin arkasında doldu gözlerim kaçtım koştum durdum o günden beri hala durur da oldum bu gün fasülye dondurmamı eritti eski bir kamerayı onarmaya çalışan tanrı
yine de her yeri çekerdi eli eskitirdi cızırtıyı gözleri
/.../

Eylül 17, 2008

derin

yosunlar geçer davullarla karadan

camgöz

ellerini değdir suya
bu su camgöz kokulu
kokusundan mı denizin kıpırtısından mı
anla korkma
bu su büyük dirilimlerinin adı
bu su iki dalga katı arası
sardalyalar anlarlar
sardalyalar
bir araya gelir birleşir yan yana
sırtsırta bir duvar oluştururlarmış ya camgöz korkusuna
savuruyoruz bu kokuyla şişeyi yukarı
yukarı
yağmur ve dalga katları
rüzgar ve kum fırtınası
hala düşmedi hala havada
hala bir şarkıyla kayık arasındayız ya

bak taş kaydı

ruhi su herdaim sardalya sarardı

Ve

şehir birden başladı
şehirler olsun varsındı
evler ince bir buğuya damlalara kapansındı
ve onun hüznü vardı
ve aşk romanları

ve ''sen ne güzelsin'ler''
kendilerini bitmez sansındı

bir anı gibi sancıdan herşey atlıyordu
bitmiş sigaralar otobüs biletleri tarifeler
kötü çıkmış resimler bir yatma
bir evin 8 yıllık badanası
bir tarih kitabı
kazanılmamış bir savaş ve durumu
bir anlamsızlık gülücükler kibritler
neonlar ışıklar
kahveler sabahlar otobanlar

ve

bir kötü romanda sekinci kişi gibiyim

filan

ve sekizi tanımayan herkes

ve bir sürü boku kırdılar

tren gibi birşeylerde kaçtığımı sandım

-her iki adımda bir uygunsuzluğu algılayan bir 9a gazel



not:turguttan!

Eylül 14, 2008

noel baba herkesi görmüştü.

peş peşe izlenen iki birbirinden alakasız filmi karıp anımsadığım üçüncüyüde katıp repliklerini masama koydum dörtlü takıldık hızlı hızlı sandalyeleri değiştim düşünme payı verdirttim kimine

masa yuvarlak
başım döndü

ara verdik
bir çay *hanginiz alırsınız

cevap yok

televizyona bakakaldık

(3.seyir;fredy ölmüş

-gülümsedik)

'kendini öldürmüş aslında bu bir kazaymış...

herneyse

bazen canınız gülmek istemese bile yine de gülerdiniz...yani hayatın zor olduğunu asla
düşünmezdim aslında bu dünyada mutlu görmek zordur sanki herkes bu kadar ciddi olmak zorundaymış gibi herkes bi iş görmek zorunda hangi doktora gitsinler koltuk altlarına hangi deodorantı sürsünler ..sonrada hepimiz oturup tanrıya dua ederiz sanki başından beri başaramayan o değilmiş gibi
. ''



burdayım işte

rüzgar ge(n)ç

''kıyılar muktedir ,açıklar kaba dalgalı''

kıyıdan

açıktan

Eylül 11, 2008

vuoi vuoi me

yağmurun denize düştüğünü göremememden kaynaklanıyor buda yoksa pencereden ayaklarımın ıslanışını hissedip yağmura atladığım anların çamurunu bu şarkıya sıçratmazdım
ama bekleyemedim ayakları uzatana kadar camdan bisiklete atlayıp 500metre gidebilirdim denize üşendim

düne ağladım bugüne kızdım
-hava güneşli yağmur beklenmiyor
kızdım
-toprak üstü mahsülün dert ortağıyım
sevindi
-önümüz yağmur mevsimi elbet
yine umut yeni umut
yinede alışılan yazın son demi bu
kendimizi biçtik
açtık düne bir şarkı
ellerimizi terlettik
dün bügün yarın ha o bu ha şu o
yinede eksik kalmadık yaşamaktan ya
açtık şarkıyı koyduk sepete
yerimizde bekleye bekleye yağmurun dinmesini
piknikçileri kandırdık

uzattık ayakları pencereye daldık
pencerenin altı mahsüllü denizmiş
arkamdaki kapıdan bir o gelecekmiş
içerideki sigara kokusunu ellerindeki boyayla silecekmiş
tamir ettiği ışığı açacakmış sabahın en aydınlık saatine
masadaki kahve bardaklarını dolduracakmış tek tek
kimine çay koyup seçtirecekmiş
çayı bulana dek bir şarkı söyleyecekmiş
sus desemde sesin kötü desemde devam edecekmiş

sesin kötü mü



ettik

hayal yine ettik

o

söyledi

biz eşlik ettik

bir yağmur sana bir yağmur bana

seçtik

düşenlere isim vermedik

her yenisini sonuna kadar bekledik

döndü şarkı döndü

biz güneşe dönmedik

-hava açıldı güneş yakın az sonra el atar suya

kuru telde unuttuğum masa örtüsü kuru

biri kuru bir kuru

Ağustos 30, 2008

ortası

bugün boğulan adam heryere mikrop saçıyor




aksine denizde kolibasil oranı düşük
su seviyesi alçalmakta
bilinmeyen dayanılmaz o koku ise yine nüksetti
deniz üstü siyah kargalar sudan çıkmıyor

deniz ortasında yarın deprem bekleniyor

ortası*

kahvenin dayanılmaz kokusu manzarayı açtı
yine mi maviyiz dümbükler
yine mi yeşil

bu zaman adil

boş verdiğim eskisi gibi kalan yerler
birşeyler oluyor bu taraflarda
domates biber iskelelere ekilmiş
mangallar deniz üstü yanıyor
gemiler camlardan duman tüttürüyor
balıklar kuşlara sarkıyor
kuşlar yüz vermiyor
domatese dadanmışlar ya bugün
keyifleri yosunları rahatsız ediyor
deniz üstü bir beyaz perde
açıyor karaya ışığını
güneş denizden uyanıyor
esnemesi dalgayı başlatıyor
alabora trenler
trenler alabora
bir gün sen uyanınca gelecek zamana yüzünü boğacaksın

delir-ir-di


benim sevgilim karşıda.
yaşamadan anlamaz
anlamadan asfalttan kaçmaz
gülümseyişi trafik polisini delirtir
adamın aklı hangi ceptedir
beyaz cizgiler cezbettirir
sıra sıra sarı ışıklar sonunu getirir
kamyoncu polise yol verir
arkada tepişler
bir tek atlettin kokusu adamı kendine getirir
karışır ortalık
hepsi insan arar çarpmaya
insan*
bir araba bir yayaya çarptı.
araba tek başına yayayı algılardı

kırmızı

ya ya ya
şaşaşa sevgilimi aldattım kamyoncuyla

sarı

kaldırımda bank arıyor çığlığa meyilli

yeşil

polise sevgiler

ilham terk

cehenneme tefrika*


''sesi,sanki çok ötelerden gelirmiş gibi
ezik, suskun odaları dolaştı durdu.
masada açık duran bir kitabı gösterdi
sonra ölünün, son kez elini sürdüğü ve kaldığı.
'burada işte oturmuş şu kitabı okuyordu,
elinden kitabın düştüğünü gördük sonra.
hepsi bu.'böyle dedi,yüzüne kapayıp ellerini
alınmış gibi bir bulutun yer değiştirmesinden
''


'sevdiğim şairlerin hepsi ölü'
yakınına düşmedi bile ama yıldızları sen kaydırdın
-öldürdün de öldün
-öldüler
-hayattasın

kalıntıların sırrı
"benim doğduğum yerlerde her akşam deniz hatırlanır.."


28/08/2008

Ağustos 25, 2008

ı

yönelebildiği her tat bi ayrı tıkırtı
bin aynı tıkırtı her yönünde
sağa kaçan gülümseyişi tıkırtının en büyük kahkası
sola kaçan gülümseyişi tıkırtının binbir cakası
göz yok
kulağı tek işe yarar sahası
ağzını kırdığımın ayakkabısı
duyamadığım yerlerimdeki sancı

topuğunun ucundaki diş ağrısıyla öldü

Ağustos 02, 2008

koku tadından

-tüm koku-

araya davul girdi, ney girdi, santur girdi.
hepsi tek tek yerini belledi
ama eksikti.


yürüyorum.
durmuyorum.
çünkü istemiyorum.
yürüyorum
geçiyorum
cızırtılı bir ses duyuyorum
duruyorum
çünkü istiyorum.
kokuyu arar gibi arıyorum
ellerim uyuşuyor ellerimi ovuşturuyorum
yürüyorum
utanıyorum.
çünkü istiyorum.
ses...

duruyorum

şimdi daha hızlı

ritmlerinin eseri;artık adımlarım daha hızlı

koşuyorum yaklaşıyor koştukça yaklaşıyor yavaşlatan bir çok bahanende varsa..daha hızlı.

duyuyorum
buluyorum
duruyorum
dinliyorum
koku çok büyük bir uğraş
arkamı dönüyorum
çırılçıplak duruyorum.



-hızına yetişemediğim caddeler sokak ucuna koyulmuş eskiler,montunu giyemediğin mevsimin sen uykunda alüfte uykunda aysel!

biryerden çıkıp gelicek gibi kokuyorsun insafa gelip ateşini gecenin en mahrem yerinde neden susturuyorsun,

*-görmüyormusun tutkunun geceliğini kirlettiğini)-




şimdi ç.alıyor

Temmuz 30, 2008

2

onun hiç bir şeyi yoktu
bir tanımı vardı
yabancılar ve tırnaklar
geldi
bütün saçlar
övüldü
pisliği göklere çıkardılar
katıldık
ve dondurmalar
dondu
alkolü bir büyük uğraştı
arındı
kokuyu göklere çıkardılar
herkes ruhunu tavana
vurdurdu
herkesin her anı aynı noktadan aynı noktaya değmeden
durdu
durdu

Temmuz 28, 2008

adamlara adım atlatan koskoca iskelelere

sırf bir nisan doğru çıksın diye okuyorum bütün gün aynı noktayı benimsediğim tenimi kokladığım ölü bütün babaları suçladığım bi günde
babalarla ne zorum var aslında bilemediğim ama ben ki ölmüş bütün biçimleri gün be gün kullandığımdan bu tasvirim

sessizlik ve görünmezlik bir büyük bahanedir adamlar şarkısını söyler ve çeker gider ve sıkıntıları her oda sabahlarına yanlış geçirilmiş bir bin gecelerden ve bozulmaz adını yazdıklarından

simdi yaşlarında saat kaç

saçların sıcaktan köpüren bulaşık suları gibi ağırdığı sakallarının seyrek sayıldığı bıyıklarının olmadığı kamburunun tavan yaptığı akşam üstleri kahveleri hiç umulmazken olacak eğreti son cümleleri

şimdi tarihte saat kaç


bir iç geçirme faslı
hiç bir şeyin anı


baba olacak olamaycaklara her adam sanılanlara

benim babam ( )

Temmuz 25, 2008

vurgun 1

bir aşktı günden geceye hazırlayıp sunduğu
sağlam aşkları beton bir duman olarak savurduğu
elleri bir insanın nemli karanlık gecesinde
oysa o nemli ellerle ne renkler parıldardı bir yol gününde

(haritasız bir coğrafya henüz acemilikle büyük odalara açık
o büyük suların geniş yolculukların adı)

dantelli adamın ağzında bir iklimin tadı
dantel ve aranış
basit bir kaleyi almaya
bir bayrağı kaldırıp indirmeye yettiği
ve aktardığı düşlerin son birleşmesi
büyük başkentlerdeydi son seferi
anadoludan da bir geçiş
tüccarları kervanları kaldıran
giysileriyle ve at kişnemeleriyle bir şovalye
çelik zırhında gerinirdi hızla
kırmızı hançeri hiç kanıyla

bir dağın arkası güç aşılırdı
onların her aşkları aşılırdı
dayanamadı
bu ülkede
bir sefer
bir o
bir mektup okudu

-onca günden sadece bir geceyi geçirmek için bin türlü dövündüm çırpındım bilseniz nerelerim kanadı yavaşça geldim durdum beklediklerim kanadı
ve bildiysem öğrendiysem
vuruyorsa onların kuş çığlıkları sofralara
vuruyorsa çığlıkları sevişme tarlalarına
düşlediklerim ikinci zamana
bu zamana bile ait olamadım ya
hiçte kalsın dönemim
düşlediğim koku
geçmişe ait bir koku
tarihe tarih denemeyen zaman kokusu
siz tarihi atlattınız bu sefer
bıyıklarınızı burma zamanınız bu zaman
ki sakallarınız geçmişinizde bir orman
dünya sürekli çekilir ayaklarımın altından

halbuki hazırlamıştı en dantelli elbisesini
etekleri kabarık
vatkaları sağlam
bir sakallı bıyıklı insan bozmadan düzeni
hazıra durduğu
kokuyu da aradığı belli
ama giydirdi gölgesini
bir yanlışlık ezmeden tarihe uydurdu kılıfını
el etti bir zaman birine
bir başkasına giymediği
şapkasını çıkarttı
her şey herkes bozuk ya her zamanda
boşverdi kız
artık deniz kokusunun verdiği huzurla
otuzbeşbin kum tanesini sabırla saymakta

neci davut

uygunsuz şehirde
ritm duygusu vermeyen parçalarla dans
o birinin iç müziğinde
yakın çekim
siyah plak
ses kuşağı
eskiterek cızırtıyı
nostalji sıtması
geç bunları!
bir yamalı yelkende robinson crusoe
verdi elini kahve kokulu sahillere
'gemici şarkılarıyla bir şilepte'
seninde yadırgaman bu ise uygunsuz şehire
bre dangalak desene
dünyayı kurtaran adam neonlar tarafındanda seslendirildilerse
ha babam bir osmanlı adabı rakı ile nerede kaldı buz peçete

/eskişehir.



not:murathan mungan el etti

isimsiz biletlerin kitap arasındaki duruşu


hiçliğin hiçliğinde bir hiç
orda o hiç
piç.

hiçbiryazın(M)ınsokaklarında

"kalıntılarımın sırrı sıradan ölümlülerin düşleri içindir derdim ama şimdi bu kavruk çayın boşalmış demliğine bir hikayede ben yazıyorum
senden önce köprünle tanıştım deli dumrul"

25/07/2008.

*notu:izini(ni) sürdüğüm sürüldüğüm topraklar!bir gün bende serileceğim en ayıp yerine..

16 mayıs

önce duy

yaşamak istediğin hikayelerin kurgusunu yaparsın
'başkent'in durgun suları'oluverir başlık
sonra düşünürsün
yaşadığın yerdeki hatırlamalar daha baskın gelir
çıkagelir aniden
kızarak zevkin ne olduğunu sorarsın yaşlı iskeleye
utancın nasıl bir yaratık olduğunu genç sandala
ikiside cevap vermez
hatırlamalar gelmelerden güzel


06/02/2008

s.i.s'e
yalova kalmadı/kalmadı yalova/yalova kalmadı/