Temmuz 24, 2011

memnun- kaygısız

Özel bir hayatımız var.


gönderemediğim mektuplarım,gönderdiğim mektuplarımınsa kopyaları..gönderemediğim mektuplarımın,gönderdiğim mektuplardan daha özenle yazılmış ve daha özenle yerleştirilmiş olmaları...
mektup kutularının herbirinin içinde bir deniz yıldızı, 4 deniz kabuğu ve hepsinin içinde bir siyah bir de beyaz taş var;tesadüf eseri koyulmayan,ama tesadüf eseri bir manası olan.
siyah kurdele ile bağlanmış bu üç kutunun dışında,içine bir zaman sonra sadece kurdele çiçeği sığdırabileceğim boş bir kutum daha var.

şöyle ki;

-bana verilipte tutulmamış sözler ve benim başkalarını sevdiğim ve başkalarınca sevilmiş olduğum için ödemek zorunda kaldığım her türlü bedel- -:aslında ayıptır

(Özel hatıralarımız da vardı.)

afedersiniz

şöyle
;

canım,
uzandığın yerde yazıyorum,
yorgunum pek,
aynada yüzümü gördüm,âdeta yeşil.
havalar soğuk,yaz gelmeyecek.
haftada otuz liralık odun lâzım,
başa çıkılır gibi değil.
demin, sofada iş görürken
battaniyemi aldım sırtıma.
camlar, çerçeveler kırık,
kapılar kapanmıyor.
burda barınmamız imkânsız artık,
taşınmalı,
ev yıkılacak üstümüze.
kiralarsa pahalı mı pahalı
sana bunları ne diye anlatırım
üzüleceksin.
derdimi kime dökeyim
kusura bakma.

ısınsa, iyice ısınsa ortalık ama
hele geceler.
bıktım usandım üşümekten.
rüyalarımda afrika'ya gidiyorum.
cezayir'deyim bir sefer.
sıcaktı.
alnımı bir kurşun deldi.
bütün kanım aktı,
ama ölmedim.

bana bir hal geldi,
çok ihtiyarladığımı hissediyorum,
-halbuki biliyorsun
henüz kırkıma basmadım-
çok ihtiyarladığımı hissediyorum,
söylüyorum da,
söyleyince de kızıyorlar,
konferans dinliyorum herkesten.
her neyse bu bahsi kapat.

filme alınmış çehof'un 'ağustosböceği'.
paris'te de göstermişler. beğenilmiş.
o zavallı hoppa kadında mı bütün kabahat
ben doktoru hem severim,
hem affetmem eşeği.
eninde sonunda kim daha bedbaht
kim kimin yüzünden

paraguvay halk türkülerini çaldı radyo.
bunlar, dikenli bir yaprağın üzerine
aşkla, güneşle, insan teriyle yazılmış,
acı da, umutlu da.
bayıldım paraguvay türkülerine.

adviye'den mektup aldım,
beni çok göresi gelmiş,
beni hiç unutamıyormuş
şaştım da kaldım.
yıllardır, sen memleketten kaçıp gittin gideli,
ne kapımı çaldı
ne bir haber yolladı hattâ,
hattâ sokakta karşılaştık,
bir bayram sabahı,
başını çevirip geçti.
en yakın arkadaştık.
ama, arkadaşlık ağaca benzer
kurudu mu
yeşermez artık.
neye yarar?
evime bile gelse şimdi,
söyleyecek lakırdım yok.
düşmanlığım da yok elbet.
otursun güle güle,
zengin bir koca bulmuş.
hastalıklı bir şeymiş adam,
manyağın biri.
halbuki adviye ne canlı kadındır.

gidip baktım oğlumuza,
pembe, kumral, uyuyor mışıl mışıl.
yorganı açılmış. örttüm.

bir kara haber de verdi bu akşam radyo:
irene joliot curie ölmüş.
daha gençti.
yıllar var
bir kitap okudumdu
ölenin anası üstüne yazılmış.
bir yerinde iki kız çocuğundan bahseder,
-satırlar gözümün önüne geldi-
sarışın iki yunan heykeli gibi, der.
işte bu çocuklardan biri öldü.
bilmem ki nasıl anlatsam,
büyük bilgin, büyük adam,
ama şimdi lösemiden ölen
o sarışın kız çocuğu da.
bu ölüm bana çok dokundu.
irene joliot curie için ağladım bu akşam
ne tuhaf.
iren, deselerdi, iren,
öldüğün zaman,
deselerdi.
istanbullu bir kadın,
hem de hiç tanımadığın,
ağlayacak arkandan,
deselerdi,
şaşardı.
kocası geldi aklıma,
bir mektup yazsam,
başsağlığı dilesem
diye düşündüm.
adresini bilmiyorum ama.
paris frederic joliot curie,desem
gider miydi

bir de fransız yazarı öldü,
gazetede okudum.
adını bile duymamışsındır.
çok ihtiyardı zaten,
üstelik de egoist,
sinik,
cenabet herifin biri.
her şeyle alay etmiş ömrü boyunca,
hiçbir şeyi, hiç kimseyi sevmemiş,
bir köpeklerle kedileri,
ama yalnız kendininkileri.
mülakat vermiş ölmeden birkaç gün önce,
ölümü alaya alıyor aklınca,
ama belli dehşetli de korkuyor.
resmi de var,
büyük annemizi erkek yap
tepesine bir takke koy,
işte herif.
korkunç bir yalnızlık içinde
sıska bir ihtiyar.
ona da acıdım.
belki büyük annemize benzediğinden
belki de yalnızlığına acıdım
ama aynı acıma değil elbet,
acıyorsun iren curie'ye,
çocuklarını düşünüyorsun,kocasını
ama daha çok dünyaya acıyorsun
büyük bir insan öldü diye.

sana bir müjdem var:
okumayı öğreniyor tembel oğlun,
epeyi söktü kerata:
tut,koş,kitap,kalem çanta

mükemmel değil mi
her harfi bir şeye benzetiyor:
a bir evmiş,
b göbekli bir adam,
t bir keser.
ödüm kopuyor tembel olacak diye.
hep ona iş yaptırmak istiyorum.
kız olsaydı kolaydı.
kadınların her yaşta her iş gelir elinden.
ama beş yaşında bir oğlan
ne becerebilir
ah bir ısınsa havalar..
isınacak.
uzadıkça uzadı mektubum.
kendine iyi bak,
bana hemen cevap ver,
beni unutma.
bana hemen cevap ver.
akıllıdır münevver,
nasıl olsa,ne yapıp eder
falan filân diye kendini avutma.
sensiz perişanım.
beni unutma.
kendine iyi bak.
gözlerinden öperim canım.
güzel geceler.
kendine iyi bak.
bana hemen cevap ver,
dertlerimi aklında tutma,
unut,
beni unutma.

1956

nazım hikmet/münevver andaç