Aralık 08, 2008

adım


bu şehire sakladığım noktaları üstüste sıvıyorum

bir çizgi hani eksik bir kumum var
arzımdan aşağıya akan bin kuma değmeden
diyorum ki
şehri gördün
denizi soludun
iskelenin eksik kalan oyulmuş yerlerini ıslak kumla doldurdun

beton

bu soğuk ayazlığına avaz avaz
handikaplarımızın döngüsü patırdaya patırdaya
tüm herşeye vardığının sanrısı oh pekala

durdurdu
adı; suya değmez iskele altı yabancısı

-peş peşe akan dalganın soğukluğudur sade bu

(hiç yüzünü hissetmemiştim bu cümleyi değdirene kadar ellerime
konuşuyordu elleri )

iskeleye uzandım
doldurduğum yerlere inat başımı güvenle aşağıya sarkıttım
yüzüne baktım

soğuk bir biçime yabancı
ama o soğuk yabancı buzul çağından güneye yavaş adımlı
ta içinde hissediyor düşük göz kapaklı
burnu rüzgardan yara almasın diye küçülmüş
göz kapaklarının inceliğinden gözleri çekik
yoğun kar beyazlığının göz kamaştıran ışığından korunmak için
yoğun bir kar tabakasının izinsiz hali
tahminimce en iyi kar gözlüğü onunkisi

(...)

(elleri inatla bağrıyorudu)

-buz altındaki balıktın sen nede çabuk unuttun(!)

(karı değdirilmemesi gereken iskeleye döküyordu)

-doğru unutkandımda ben değil mi

yükseldi yaralı bir hayvan gibi düştü bayıldı

(binlerce yaşantımın hiçbiriyle çatışmıyordum)

durdum kalktım eldivenlerimi cebimi şıkştırdım
gül budamam yarımdı dikeni tırnağıma yakıştırdım

(''kokuyla konuşur gibi;-Hissiyatın tekliği, balığın hafızasındaki tekdüzeliğin bir geminin pervanesinde parçalanmadan saklanışına benzer. Ona hissiz demek bile yüceltir onu artık'')

Hiç yorum yok: